Satürn’ün Çocukları: Türkiye’de Çocuk Hakları?-1

by Azad Alik
Saturn Devouring His Child  (Giulia Lama  C. 1685-after 1753) http://goo.gl/P2Wio6

Saturn Devouring His Child
(Giulia Lama C. 1685-after 1753) http://goo.gl/P2Wio6

Adem Arkadaş (röportaj: Ayda Erbal)

Bir demokrasinin normatif gerekliliklerinden bir tanesi azınlık haklarının düzeyiyse bir diğeri de çocuk hakları. Türkiye 80lerde Adli Tıp raporuyla kemik yaşı büyütülen çocukların infaz edildiği, 90larda çocukların çatışmalar esnasında öldürüldüğü, 2000lerde aynı çatışmanın kalıntısı mayınlara basarak öldükleri, güvenlik güçleri tarafından öldürüldükleri, kendilerini ilgilendiren konularda eylem yaparken hapse atıldıkları, 2010larda sınır ticaretinde çalışırken bombalandıkları, silahlı örgütler tarafından devşirildikleri ve polis tarafından yaralanıp öldürüldükleri bir ülke. Yanısıra ırkçılık, bölgesel eşitsizlik, sosyal ırkçılık, sınıflararası eşitsizlik ve parti siyaset ya da siyasetsizliklerinin, siyasi elitin söylem ve eylemlerinin katmerlendirdiği oldukça ağır bir tablo var önümüzde. Çocuk haklarının anaakım siyasetin gündelik debdebesi içerisinde eriyip gitmemesi ve bir nebze de olsa kamuoyunda yer açmasi için Ayda Erbal’ın Adem Arkadaş’la yaz aylarında emaille yaptığı röportajı iki bölüm halinde yayımlayacağız. Adem Arkadaş Uluslararası Çocuk Merkezi’nde İnsan Hakları ve Çocuk Hakları Sorumlusu olarak çalışıyor.

International Children’s Center (ICC) tam olarak ne yapıyor? Sen nelerden sorumlusun?

ICC uluslararası bir sivil toplum örgütü. Çocuk hakları ve çocuk sağlığı konularında çalışıyor. Savunuculuk (yasaları ve uygulamaları etkilemek için lobi yapma, konuşulmayan konuların konuşulmasını sağlama, kurumları/yükümlülük sahiplerini, hak sahipleri ve Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) ile diyaloğa girmeleri için birbirine yaklaştırma), kapasite geliştirme (eğitim programları hazırlama ve sunma, savunuculuk ağlarının güçlendirilmesi, kılavuz niteliğinde yayınlar hazırlama ve bunları yayma, örnek faaliyetleri yaparak diğer STÖlere yol gösterme vb (demonstration projects/leading by example) metodları ile çalışır. ICC Dünya Sağlık Örgütü’nün Avrupa’daki işbirliği merkezlerinden birisi. BM organizasyonları ve uluslararası STÖler ile çok yakın çalışır.

İnsan/Çocuk Hakları Programının sorumlusuyum. Benim görevim çocukların insan hakları ile ilgili çalışmalar hazırlamak, yürütülmesini sağlamak, izlemek, raporlamak.

Konuşulmayan konular derken?

Çocukların ticari cinsel sömürüsü, LGBT çocuklar, internet ortamında çocuk hakları (çocukların internet içerik yaratmada söz sahibi olmasını sağlama, bilgiye ulaşımını kolaylaştırma, özel hayatını koruma) ve koruma (internet sosyal medyasında çocuk pornografisi, çocuk ticareti, zorbalık/bullying), ergenlik çağındaki çocuğun cinsel üreme hakları, vb.

Türkiye’de çocuk haklarının genel görünümü ne durumda, diğer ülkelerle kıyasla Türkiye’ye özgü çocuk hakkı ihlali var mı? Hangi siyasi partiler ne yapıyor?

Türkiye’de çocuk haklarının durumu ara ara umut veren ancak bu araların çok olmadığı ve olduğunda da kısa olduğu, bir çok çocuğun hayatını olumsuz etkileyen cesaret kırıcı uygulamaların yaşandığı bir durum. Aslında tüm diğer hak alanlarında olduğu gibi. Son 25 yılda gelişme olduğunu söylememek elde değil, ancak gelişmeler ya uygulamada boşluklar yaratan yasalarda kağıt üzerinde kalmış ya da göstermelik (tokenistic) ve kamu idaresindeki yöneticilerin uygulamalarının inisyatifinde bulunuyor görünümünde.

Diğer ülkelerde de (gelişmiş ülkeler olarak adlandırılanlar dahil) karşımıza çıkan, çocukların medeni ve siyasi haklarını genelde tüm yetişkinlerin, özelde kamu idaresinin kabul etmemesi büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. Çocuğun kendini temsil yetkisi (child’s agency), gelişen kapasiteleri (evolving capacities) doğrultusunda kendi haklarını kendisinin kullanması hakkına izin verilmemesi, kendisini ilgilendiren kararlara katılım hakkını gerçekleştirebileceği ortamın yaratılmaması Türkiye’nin demokrasisi önünde büyük bir engel olarak duruyor.Francisco_de_Goya,_Saturno_devorando_a_su_hijo_(1819-1823)

Türkiye’ye özgü demek doğru olmaz ancak uzun süredir Türkiye’nin bir türlü çözmediği bazı sorunlar var. Bunlar BM Çocuk Hakları Komitesi[1], Avrupa Sosyal Haklar Komitesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve birçok STÖ tarafından dile getirilen[2], Türkiye’nin de yasal ve siyasi olarak düzeltme sözü verdiği sorunlar, örneğin;

  • çocuklara fiziksel cezanın hala yasal olması, (TCK m232/2)
  • erken/zorla evliliklerin yaygınlığı, (TÜİK rakamlarına göre toplam evliliklerin %20’den fazlası çocuk evlilikleri, bunun da %18’inin kız çocuğu olması)
  • namus cinayetlerinin yaygınlığı, (düzenli veri yok ancak gazete haberlerinden derlenen bilgilere göre neredeyse her gün bir kadın ya da kız çocuğu namus saiki ile öldürülüyor)
  • ev içi ve toplumsal şiddetin yaygınlığı, (2009 kadına karşı ev içi şiddet araştırması)
  • toplumsal cinsiyet klişelerinin (stereotypes) önüne geçilmemesi,
  • kız çocuklarının eğitime erişimi,
  • ana dilde eğitim,
  • eğitim kalitesinin yükseltilememesi, (PİSA scorlarına göre OECD ülkeleri içinde Türkiye son sıralarda)
  • cezai sorumluluk yaşının küçüklüğü (12 yaş),
  • gözaltındaki, tutuklu ve hükümlü çocuklara kötü muamele,
  • çocuk satışı ve ticareti,
  • çalışma hayatındaki çocuklara yetersiz koruma,
  • çocuk emeği sömürüsü ve çocuk işçiliğinin azaltılmaması (2006’dan beri bu konuda ilerleme yok, resmi rakamlar 2012’de de 2006’daki rakamlara yakın çıktı, yaklaşık 1milyon, bunun 300bin’i 6-14 yaş arası çocuklar, bu yasal olmayan çalışma yaşı)
  • çocuk yoksulluğu,
  • engelli çocukların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimindeki güçlükler,
  • aile korumasında olmayan, kurum bakımında olan çocukların durumu
  • kayıp çocuklar (bu konuyla özel ilgilenen sadece polis birimi var, rakamlar da tartışmalı, en son belirtilen rakam 16000 ile 27000 arasında)

Bunların hepsi bize sistemik sorun olduğunu işaret ediyor.

Sistemik sorunlara dair hiçbir siyasi partinin stratejik çözüm önerisi yok. Sorunun köklerini ortadan kaldırmaya yönelik bir çalışmaları, önermeleri yok siyasi partilerin.

TBMM’de çocukla sadece çocukla ilgili bir daimi ihtisas komisyonu yok. Bütün işi çocukla ilgilenmek olan bir Kamu Denetçisi yok. Diğer görevler arasında / yanısıra çocukla ilgileniliyor. Çocuğun yasalarca da kabul edilen yüksek yararının dikkate alınması için çocukları dinleyecek, çocukların durumunu gözetecek, özel gelişimsel durumlarını ve kendilerini temsil yetkilerini kabul ederek demokratik karar alma mekanizmalarına katılım yollarını açacak yapılara ihtiyaç var.

Güçlünün kazandığı (dog eats dog) bu politikasızlık durumu çocuğu politikanın bir öznesi olarak görememekten, çocuğu bağımsız kendi haklarıyla bir birey olarak görememekten, çocukların dün değil, yarın değil bugün olduğunu görememekten kaynaklanıyor. Bunun zararını tabii yine en fazla çocuklar görüyor.

Kamuoyunda Kürt “sorun”u olarak bilinen, Türkiye’de sivil haklar ve eşitlik mücadelesi esnasında çocuk haklarının ihlallelerine ilişkin neler oldu?

Türkiye’deki sivil ve siyasi haklar ile ilgili verilen mücadelede çocukların sivil ve siyasi hakları fazlasıyla unutuldu, çocukların şiddetten ölümden tecavüzden hapisten korunmaları üzerinden dillendirildi çoklukla. Barışçıl toplanma, örgütlenme, gösteri, kısaca kendilerini ilgilendiren olaylarda seslerinin söyleyeceklerinin dinlenilmesi, dikkate alınma, söz sahibi olmaları gibi temel insan hakları neredeyse hiç konuşulmadı. Sadece korunması gereken özneler değil, hak sahipleri olarak, kendi haklarının objesi olarak görülmediler uzun süre. Çocuk oldukları için “ağacı yaşken eğmek için” cezalandırıldılar çoğunlukla.

Yani yaşlarından, görece deneyimsizliklerinden, kolay hedef olabilmelerinden, fiziksel ve zihinsel olarak gelişim halindeki durumlarının yarattığı durum sebebiyle kolay yakalanabilmelerinden dolayı güvenlik sağlama adına çocuk olmalarından ötürü uygulamada ve yasalarda ayrımcılığa uğradılar.

Türkiye’de açık havada barışçıl toplanma, örgütlenme ve gösteri için yasalar 19 yasında olmalısınız diyor (Toplantı Yürüyüşler Kanunu madde 9); dernek kuracaksanız 15 yaşından sonra başınızda bir yetişkin ile ve sadece 12 yaş üzeri çocukların katılımı ile dernek kurabilir ama medeni ve siyasi haklar ile ilgili çalışamazsınız ve dernek kurmanız yetişkinler için zor olan dernekler kanunu çerçevesinde olur, çocuk için kolaylaştırılmış bir sistem yoktur (Dernekler Kanunu madde 3); bunların üstüne de Ceza Kanunu gereği çocuktan sorumlu kişilerin çocuk üstünde disiplin yetkisi vardır (TCK madde 232/2). Bunun yanında çocukların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve bu ifadelerin yönetimde karşılık bulabileceği etkin mekanizmaların olmayışı ve benzeri başka yasal engeller geleneksel çocuk algısı ile buluştuğunda çocukların medeni ve siyasi haklarını kullanmaları önünde yaş ayrımcılığı olarak çocukların karşısında zaten büyük engeller oluşturmaktadır.

Gezi olaylarına kadar Kürt olmayan diğer çocukların toplumsal protesto gösterilerine katıldıkları çok az görüldüğü için ve medeni ve siyasi hakların kullanılmasında en fazla ayrımcılığa karşı direnç gösterebilen grup Kürtler olduğu için zarar gören grup çocuklar içinde de Kürt çocuklar çoğunlukta oldular. Sadece farklılıklarının tanınmasını isteyen, kendileri olmak isteyen, tüm diğer gruplar için de yaşanan ayrımcılığa ek yaşanıyor bu.

Yani çocuk olmalarından ötürü gördükleri, yasalar önünde gerçekleşen ayrımcılığa çocukların dahil oldukları diğer kimliklere uygulanan ayrımcılık da ekleniyor. O zaman da güçlü olan güçsüz olana sokakta, gözaltında, mahkemede, yüksek mahkemede, ceza infaz kurumlarında, bakım kurumlarında, okulda, hastanede her yerde her türlü şiddet uygulayabiliyor ve uyguluyor. Bu, çocuklara karşı halihazırda gelişimsel kırılganlıklarından doğan sömürü riskini de arttırıyor.

Yukarıdaki soruyla bağlantılı olarak, çatışmaların yoğun olduğu Türkiye Kürdistanı’nda diğer bölgelerden farklı olarak ne çeşit sorunlar var? Bu sorunlarla kim ilgileniyor?

Aslında tüm nüfusu ilgilendiren sivil ve siyasi haklar mücadelesinin doğal olarak bu haklarının kullanılmasında en fazla ayrımcılığa uğrayan grubun yoğun olduğu bölgelerde görülmesi beklenilir. Türkiye’de bu Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesi. Ancak bu bölgelerde de çocukların hak sahibi, kendini temsil yetkisi olan bireyler olarak görüldükleri söylenemeyeceği gibi, medeni ve siyasi hakların hayat bulmasını sağlayacak, korunma ihtiyaçlarının da içinde olduğu, çocukların yüksek yararını gözeten yasal ve uygulama mekanizmaların eksikliği çocukları büyük risk içine atıyor.

Örneğin, bir taraftan çocukların silahlı gruplar tarafından kullanılmasını istemezken diğer taraftan çocukları onların kendi haklarını uygulamaları önüne engeller koyarak ve onlara fiziksel ve duygusal şiddet uygulayarak çocukları silahlı gruplara katılmaya itiyor ya da silahlı grupların çocukları almalarını kolaylaştırıyor eldeki sistem.

Çocuk ve Kürt kimliği yanında diğer kimlikleriniz de sizin risk yaşamanıza sebep olabiliyor bölgede de, diğer bölgelerde de: örneğin eğer kız çocuğu iseniz erken/zorla evlilik, ticari cinsel sömürü (fuhuş, çocuk ticareti vb), farklı cinsel kimliği olan çocuk iseniz fuhuş, istismar, tecavüz vb yaşama riski artıyor.

Ancak bu konularda ne yazık ki sistematik bir izleme, araştırma ve raporlama yapılmadığı için bu risklerin nasıl yaşandığı, büyüklüğü, kendini gösteriş biçimleri, suç örgütleri ile bağlantıları (her ihlalin üzerinden çok para kazanılır, bazıları daha kazançlı, çünkü anlattığım gibi yasal ve uygulama bunların gerçekleşmesini kolaylaştırır, bunların ne olduğunu da bilmek lazım) konusunda bilgi yok. Bilgi olmayınca ne ile mücadele edileceği, bu hak ihlallerinin nasıl kökünün kazınacağı, sonlandırabileceği de bilinmiyor.

Barış süreci kapsamında Kürt çocuklarının genel durumlarının iyileştirilmesine ilişkin ne gibi çalışmalar var? Bu konuda AKP siz ya da bilginiz dahilindeki kurumlardan yardım istedi mi?

Ana dilde eğitim dışında çocuklara özel bir çaba küçük çaplı ve proje temelli bir-iki çalışma (Açık Toplum Vakfı’nın desteklediği projelerden bir-ikisi) dışında görünmemekte. Barış sürecinde Kürt ve diğer etnik gruplara ait çocuklar için siyasi bir iyileştirme çağrısı da bulunmuyor. Sanırım çünkü sorunun tek yönlü algılanmasıyla ilgili bu. Bir diğer nedeni de diğer hak sahibi grupların yetişkin örgütlenmeleri içinde mücadele ederken çocukların bu mücadelenin parçası olması için gerekli örgütlü ortamın olmayışı, çocuk hakları örgütlerinin de çocukların sesi olma konusundaki kapasite eksikliği sürdürülebilir bir çalışmanın olmasını engelliyor.

Hükümet sivil toplum örgütlerinden bu konuda bir yardım istemedi. Ancak, konu ile ilgilendiğini okuduğumuz diğer siyasi partiler de istemedi.

Çocukların dahil olduğu siyasi davaları takip eden bir kuruluş var mı?

Böyle bir örgütlü yapılanma yok, bir süredir ICC çocuk alanında savunuculuk yapan sivil toplum örgütlerinin ve baroların dava takipleri de dahil yasal savunuculuk yapması için toplantı ve yayınlar yapıyor. Ancak bu konuda diğer sivil toplum örgütlerini mobilize etme, sivil toplum örgütlerini konulara yaklaşımında da sistemik değişiklik için katalizör olma misyonumuz var, doğrudan takip etmek için farklı bir yapılanma gerekiyor.

Bu konuda 2011 yılında Uluslararası Çocuk Hakları Ağı ile birlikte yaptığımız atelye çalışmasının raporuna bu linkten ulaşabilirsiniz : https://www.crin.org/en/home/law/legal-advocacy/legal-advocacy-workshops

diğer çocuk hakları yayınlarımız ise şurada http://www.cocukhaklariizleme.org/kategori/yayinlar

Soma’dan sonra Güneş Aşık’ın yazdığı senin de önerilerinle katkıda bulunduğun, TÜİK verilerine dayanan yazıdan madencilik gibi tehlikeli sektörlerde de çocukların çalıştırıldığını öğrendik, öte yandan ILO verileri tehlikeli sektörlerde çocuk işçiliğinin dünya çapında azaldığını söylüyor. ILO’nun bu verileri Türkiye için de geçerli mi? Türkiye’de tehlikeli sektörlerde çocuk istihdamı ne durumda?

Son TÜİK verilerine göre hala 630.000 civarında çocuk ağır çalışma koşulları altında çalışmaktadır, bu koşullar ILO’nun 182 sayılı sözleşmesine göre en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği olarak sınıflandırılmaktadır. Türkiye en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği kategorilerinden yalnızca üçünü kabul etmektedir: mevsimlik tarım işçiliği, küçük ve orta ölçekli işletmeler ve sokaklarda çalışmak. Her ne kadar başka en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin var olması mümkünse de bunlar tanınmadığından araştırmalarda ve istatistiklerde görünmemektedir. Ev içinde çocuk emeği (son araştırmaya katılmıştır), çocuk fuhuşu, çocukların yasadışı eylemler için temin edilmesi veya verilmesi, çocuk satışı ve kaçakçılığı, borç esareti ve kölelik, çocukların silahlı çatışmada kullanılmak için zorla ya da zorunlu olarak askere alınması da dahil olmak üzere zorla ya da zorunlu çalıştırma Türkiye kanunlarında, ILO 182 sayılı sözleşmeyle uyumlu şekilde yer almamaktadır. Bu nedenle de en son gerçekleştirilen 2012 çocuk iş gücü araştırmasından bu konuda detaylı bilgi edinmek mümkün görünmemektedir[3].

Dünya ölçeğindeki tehlikeli çocuk işçiliğinin azalması konusunda iki ayrı görüş var, bir tanesi dünya ekonomisinin genel daralmasından dolayı çocuk emeğine ihtiyacın azaldığını söylerken, diğeri ise daha iyi kontrol mekanizmaları kurulduğu için azaldığını söylüyor. TR’de eğer tehlikeli sektörlerde istihdam azaldıysa bunun sebepleri nedir?

Türkiye’de böyle bir azalma eğilimini gösteren bilgi bulunmamakta. 2006’dan bu yana çocuk işgücünde azalma olmadığı aksine bir miktar artış olduğu son TÜİK araştırmasında açığa çıktığı düşünüldüğünde, azalma yerine bir miktar artma olduğu söylenebilir. Örneğin tarım sektörünün tehlikeli sektörlerden olduğu düşünülürse, bu sektörde artış olduğunu söyleyebiliriz.[4]

Çocuklar yasal sektörlerde istihdam edilseler de siyasi olarak örgütlenmeleri yasak, bu durumda çocukların haklarını hangi çerçeve koruyor?

Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda “On beş yaşını dolduran ve bu Kanun hükümlerine göre işçi sayılanlar, işçi sendikalarına üye olabilir” denmektedir. Ancak bunun ötesinde çocukların üyelikleri ile ilgili kolaylaştırıcı, bilgilendirici, çocuk olmanın getirdiği zorlukları hafifletici adımlar atılmamıştır. Yani çocukların emeklerini korumaya yönelik yasalarda boşluk eksiklik var. Anayasa (48-55), Ceza Kanunu (Madde 117-118), Çocuk Koruma Kanunu gibi kanunlarda da çocukların çalışma hayatı açıkça düşünülmemiştir. 15-18 yaş arası sendika üyesi ile ilgili hiçbir istatistik bulunmamaktadır. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapalı alanlarda yapılan toplantılar için önceden izin alınmasını gerektirmemektedir. Ne var ki, Kanun açık havada yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri için düzenleme kurulunun oluşturulması yükümlülüğünü getirmektedir. (Madde 9) Kanunda düzenleme kurullarının üyesi olmak için yas sınırı 19 olarak belirlenmektedir. Kanunun bu hükmü çocukların açık havada toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemelerini engellemektedir.

Çocukların büyüklerle birlikte aynı iş ortamını paylaşmasından kaynaklı sorunlar nelerdir?

Çocukların fiziksel ve bilişsel anlamda yetişkinlerden farklı olarak hızlı gelişmekte olan insanlar olmaları, gelişmelerini engelleyecek olaylar yaşadıklarıda potansiyellerine erişemeyecekleri bilinmektedir. Bu durum hem bir fırsat hem de koruma sağlanan ortamlar yaratılmasını gerektirir. Çocuklar yetişkinlerle bu koruma ortamının sağlanmadığı bir ortamda çalıştıklarında istismar, sömürü de dahil şiddetin her şekliyle (ekonomik, sosyal, fiziksel, duygusal vb) karşılaşma riskleri çok yüksektir. Türkiye’de çalışma ortamlarında kayıtlı ya da kayıtsız çalışan çocuklara karşı şiddetin varlığı bilinmekle birlikte bu konuda herhangi bir araştırma bulunmamaktadır. “Eti senin kemiği benim” söylemi çocuğun kendi başına bağımsız bir birey/insan olarak görülmeyişinin iş hayatında en yalın anlatımı olarak karşımıza çıkıyor Türkiye’de. Ustaları yanlarında çalışan çocuk işçilere şiddet uygulamaktadır ancak bunlar ölümle ya da yüksek şiddetli olmayınca bilinmemektedir .

Ebeveynlerin ihmali sonucu yaralanmış veya hayatından olmuş çocuklara ilişkin ne biliyoruz?

Sağlık sisteminin çocuk ihmal ve istismarı ile ilgili bir kayıt sistemi yok, bu konuda araştırmalarda da çok yetersiz (hem kapsam hem de metodolojik sorunlar bakımından).

Bir raporlama aracı olarak crowdsourcing ile çocuğa karşı şiddeti izleme haritası oluşturduk: http://www.cocukhaklariizleme.org/harita/

Burada ebeveyni bir ihlalci olarak eklemedik, ebeveyne pozitif ebeveynlik becerisi ve desteği sağlamayan devlet örgütlenmesini verdik. Burada derdimiz şu: Bir yasal koruma sistemi var, uluslararası kabulü olan, Çocuk Haklarına dair Sözleşme ve diğer uluslararası sözleşmeler, bunların Anayasa’nın 90’ıncı maddesi üzerinden doğrudan uygulanması gerekiyor. Bunu uygulama, ebeveyni destekleme, şiddeti olmadan önleme yükümlülüğü devlet örgütlenmesinde. Bu yükümlülük yasalar ışığında ve nasıl ceza kanunu uygulanıyorsa bu yasalarında aynı şekilde uygulanması gerekiyor, uygulamayan hakkında etkili ve adil kovuşturma, şiddetten etkilenen çocuğa koruma ve rehabilitasyon, adaletin yerine gelmesi gerekiyor. Öncesinde ise etkin bilgilendirme kampanyaları, şiddetsizliğin, ayrımcılık yaratmayacak müfredatın eğitim sisteminin her kademesine yedirilmesi gerekiyor, çocuğun hakkını öğrenip kullanıp, hakkını kendi kendine uygulamanın keyfini çıkaracağı bir ortam gerekiyor, çocukla çalışacak herkesin çocuk hakları gelişimi vb eğitiminin üniversitede zorunlu ders olarak, sonra da hizmet içi eğitimlerle düzenli hatırlatılması gerekiyor.

Bunlar yok ise her gün çocukların başına gelenleri gazetelerden yalan yanlış, etik sorunlarla verilen haberlerden, sadece yarayı gören, sorunun temelini göremeyen reaktif ve kimsenin okumadığı basın açıklamalarını okumaktan başka birşey yapılamıyor.

Çocuk haklarıyla ilgilenmek isteyen bireylere ne tavsiye ediyorsunuz? Aşağıdan yapılabilecek neler var? Sosyal medyada pek çok aktivizm kaleminin yoğun takipçisi olmakla birlikte çocuk haklarının bu platformlarda pek varlığı yok. Bunun nedenleri ne olabilir?

Çocuklara ve çocuk hakları alanında sorunlar olduğunu düşünüyorsanız örgütlenin, çocuk hakları derneklerine üye olabilirsiniz, kendi derneğinizi kurabilirsiniz, kendi uzmanlığınız olan alanda gönüllü destek olabilirsiniz…. Çocuk alanında çalışan örgütsel yapıların kendi karar alma mekanizmalarına da çocukların katılımını sağlamaları gerekiyor. Çocuk hakları alanı hak sahiplerinin doğrudan hak mücadelesinin parçası olamadığı bir alan, çocuğun bir taraftan masum sadece korunması gereken pasif hizmet alıcılar olarak algılanıp, diğer taraftan çocuklar gelişirken seslerinin anlaşılmıyor olması sonucu şiddet üretebilen/iyileştirilmesi gereken bir sorun olarak göründüğü bir hak sahibi grup, şu anda birey değil sonra birey olacak (becoming vs being) insancıklar olarak görülmeleri aktivizmi de etkiliyor.

Web sitelerimizden yaptığımız işlerle ilgili bilgi alınabilir:

http://www.icc.org.tr

http://www.cocukhaklariizleme.org

http://www.cocukhaklariizleme.org/harita

http://www.ctcs-mucadele.net

http://www.cocugasiddetionluyoruz.net

[1] http://www.cocukhaklariizleme.org/turkiyenin-ikinci-periodik-raporu

[2] http://www.cocukhaklariizleme.org/wp-content/uploads/NGO-Report-TR.pdf

[3] http://www.TÜİK.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007

[4] http://www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=133 

One Trackback to “Satürn’ün Çocukları: Türkiye’de Çocuk Hakları?-1”

Leave a comment