“Soykırım da ne? Tehcir Elbette”*

by eminedeniz101

tezkıre)-69fbb07e-c30e-4ab3-9957-aa64a71a7637

[Editörlerin Notu: Ermeni Soykırımı ile ilgili resmi tarih anlayışında çatlaklar oluşmaya başladığı 90lı yılların başından itibaren 1915 hakkında konuşuyor olmanın kendisi, sağ ve sol liberal çevreler arasında içerik ve biçimden bağımsız olarak olumlu bir gelişme olarak kodlandı. Yirmi yılı aşkın bu süre zarfında 1915 hakkında konuşmayı ve yazmayı sınırlayıcı ya da sansürleyici güç, çokça devletle, devletin inkar politikasıyla ilişkili olarak düşünüldü. Dolayısıyla gerek etnisitelerarası gerekse anaakım çoğunluk aydınlar ve azınlıklar arasındaki güç ilişkileri, bu ilişkilerin üzerine inşa edilen asimetrik gramer üzerine konuşmak, yani sahiden 1915’i şimdiki zamanda konuşmak çok da mümkün olmadı. Bunların “nasıl”ını konuşamamanın devletten kaynaklı nedenleri olmakla birlikte sivil toplum aktörleri ve kanaat önderlerinden kaynaklı zorlukları da vardı. Azad Alik editörleri olarak “1915’i konuşmak ama nasıl?” sorusuna yanıt aramayı da önemli bulduğumuz için soykırımın 100. yıldönümü özel sayı ve yayınlarının içeriğine bakmayı ve üretilmiş metinlerle fikri takibe ve diyaloğa girmeyi uygun gördük. Bu vesileyle 2015 Nisan ayından bu yana eski ve yeni yazarlarımızla kolektif bir şekilde organize ettiğimiz uzun soluklu dizinin 10. bölümüne Azad Alik editörlerinden Emine Deniz’in Tezkire dergisi 100. Yıl özel sayısının eleştirisiyle devam ediyoruz. Dizinin önceki yazılarına 1915-2015 adresinden ulaşabilirsiniz.]

Emine Deniz**

Öner Buçukçu editörlüğündeki “Düşünce, siyaset ve sosyal bilim alanlarında bilim insanlarının düşüncelerini ve araştırmalarını paylaştıkları bir platform olma” iddiası ile yola çıkmış olan Tezkire, 53. sayısının üç bölümünden birini Ermeni “meselesine” ayırmış. Derginin editoryal yazısında aslında bütün dosyanın halet-i ruhiyesini tanımlayabileceğimiz bir serzeniş var, o da şu: “Kimse, 1915’te ne yaşandı sorusunu sormuyor ancak neredeyse herkesin 1915’in ne olduğu hakkında bir kanaati var.”[1]

Bu serzeniş, uzun zamandır muhafazakar sağ ve Kemalist (İttihatçı) sol diskura yer etmiş birden çok ögeyi de içinde barındırmaktadır: “Güçlü Emperyalist devletlerin Osmanlı İmparatorluğu ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki emelleri”; “Ermenilerin I. Dünya Savaşı sırasında düşmanlarla iş tutması”; “Yabancı emellerle kötü yola düşürülmüş Ermeniler” gibi… 100. yıl için hazırlanan ama aynı zamanda bildik söylemsel hatları playback gibi tekrar eden bu dosya, bu nedenle , Doğan Gürpınar’ın Azad Alik serisi için yazdığı Derin Tarih okuması ile yanyana konduğunda ortak bir tema çıkarıyor karşımıza:

Osmanlı İmparatorluğu ve Ermeni tebaası arasında yaşanan ve tarafların çıkarları üzerinden konuşulması gereken soykırımın ancak ve ancak tarafların pasif bir izleyici/yaşayıcı/anlatıcıya dönüştürüldüğü bir tarih anlatısı ile neşredilmesi.    

Dosya, Adalet ve Kalkınma Partisi Siirt milletvekili, Tezkire dergisi yayın kurulu üyesi Yasin Aktay’ın yazdığı girizgahla[2]  açılıyor. Aktay’ın argümanını en iyi kendi kelimeleri özetliyor aslında: “Oysa artık çok iyi biliyoruz ki, tarih hiçbir zaman nesnel bir bakış açısıyla yazılamaz. Herkes bulunduğu yerden yazar tarihi. Üstelik herkesin bulunduğu yer zamanla değişiyor. O yüzden tarih her zaman yeniden yazılan güvensiz bir bilgidir.”[3] Bu yönüyle dosya, muhafazakar sağın ve ılımlı milliyetçilerin “tarihçilere bırakalım” klasiğiyle tekrar ettikleri inkar söylemlerinin dışında bir söylemle karşımıza çıktığını iddia etmektedir. Lakin inkarcılığa yeni bir kılıf bulunmuştur sadece. Aslında iki kılıf. İlki: tarihçiler objektif olamazlar ve “etkisi altında oldukları ideolojilerin ve iktidar ilişkilerinin farkında” değildirler. Diğeri ise, ülkelerarası iktidar ritüelleri ve ekonomi-politik pratikler, hangi “acının” soykırım olarak tanımlanacağını etkilemektedir.

Elbette ki tarihçiler sadece tarihçi oldukları için Aristo’ya göre “politik bir hayvan” olan insanın siyasi konumu ile şekillenen olay okuma içgüdüsünden muaf değildirler. Fakat, her (sosyal) bilim gibi tarih de kuralları olan bir alandır. Referans verme, hipotezini referansları ve verileriyle yanlışlama gibi genel-geçer kurallara uymak ile yükümlü bir grup insanı böylesine “kuklaya” çevirmek en basitinden komik görünmektedir. Yanısıra, bu dosyanın özellikle Aktay tarafından yazılan makalesindeki tutarsızlıklar okuyucunun başını döndürdüğü gibi, ‘tarih objektif değildir’ mottosuyla da kurtarılacak gibi değildir.   Örneğin, ilkin, vakanüvis  tarih geleneğini “Nietzsche’nin meşhur benzetmesi ile hedef aldığı, tarihi olayların nesnel bir kaydından ibaret zanneden sanan vakanüvis tarihçileri gülünç kılan etkisi altında oldukları ideolojilerin ve iktidar ilişkilerinin farkında olmamalarıdır,”(sf.55)  diyerek eleştiren Aktay, sadece 5 sayfa sonra “Türkiye’nin Ermenilerle ilgili tarihi pek tabii pek parlak sayılmaz. Ama bu konu gerek I. Dünya Savaşı şartlarının yarattığı olağanüstü atmosfer, gerek o döneme ait tarih kayıtlarının muğlaklığı ve gerekse de yerinde tespit fırsatının ebediyen kaçmış olmasından dolayı hakkında kesin bir bilgi ortaya koymanın imkansız olduğu bir konudur,” diyerek birdenbire vakanüvis tarihçiliğin ve nesnel kayıtların öneminden dem vurmaya başliyor. ‘Tarih objektif değildir’ sözünü sarf edenin , bunun hakkını verebilmesi için, öncelikle kendi pozisyonunun taraflılığıyla düşünümsel bir ilişkiye girmesi, bu nedenle elzem olsa gerek!

Yasin Aktay’ın makalesi ile başlayan, diğer ülkelerin Türkiye toprakları üzerindeki reel politik ve ekonomi-politik hedefleri” trabzanına tutunmak, “Daha düne kadar Ermeni halkı ve nerede yaş̧adıkları hakkında bir bilgileri olmayanlar birden bire Ermenileri ve yaş̧adıkları coğrafyanın önemini keşfediyorlardı,”[4] tezini ispat için Dönmez ve Tank tarafından yazılan makale ile devam ediyor. Kendi bütünselliği içinde iyi ve yoğun bir tarih literatür taraması olan bu makale, Osmanlı topraklarında başlayan Ermeni hareketinin tarihini de anlamımıza yardımcı olmaktadır. Bu taramanın sonucunda makalenin başında belirtilen “1915’e nasıl gelindiği, yaş̧anan olaylarda kimlerin ve ne kadar paylarının olduğ̆u gibi sorulara doğru cevap bulmaya ç̧alış̧mak gerekir.” söylemi açılabilir ve temellendirilebilirdi. Lakin, dosyanın tamamına hakim hava burada da karşımıza çıkıyor. Osmanlı devletini ve Ermeni siyaset kurucuları, saha kenarına, seyirci koltuğuna alınmış emperyal güçler ise  teknik direktör, hakem ve oyun kurucu olarak atanmıştır.

Seyit Sertçelik tarafından kaleme alınan makale ise bu üçüncü, vesayetçi ülkeler arasında özellikle Rusya ile ilgilenmektedir.[5] Bu defa, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne tabii Ermenileri Osmanlı Devleti ile sorun yaşarken “kullandığı” ve himaye ettiği, ama diğer zamanlarda kendi toprakları içinde yaşayan Ermenilere zulüm ettiği iddia edilmektedir.

Peki bu tarih taramasının ve incelikli arşiv sunumunun Cumhuriyet dönemi inkarcılığından farkı nedir? Geleneksel Ermeni tebaa Osmanlı İmparatorluğu içinde bütün hakları gözetilerek mes’ut bir şekilde yaşarken, emperyal  Avrupa’nın ve sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’nın oyunlarına alet oldu söyleminden farkı nedir sorularına cevabımız ise şu olabilir:

Eğer elimizdeki duruma rasyonel seçim (rational choice) ve oyun teorisi (game theory) perspektifinden bakarsak, stratejik bir etkileşim olan Ermeni Soykırımı’nın öncesi ve sonrasında yaşananlarda tanımlanması gereken oyuncular (players), oyuncuların aksiyon evrenleri (action space), aksiyon kümelerinden seçilecek olan stratejilerini (strategy) ve olası kazançlarını (payoff) tanımlarken, Osmanlı ve devamında Türkiye Cumhuriyeti bürokratik ve idari kadrolarını oyunun bir parçası olarak tanımlamamaya ant içmiş bir  anlatı ile karşı karşıyayız. Neredeyse sıralı (sequential move) hareketle tanımlanan bir oyunda, velev ki tam olmayan bilgi (incomplete information) ile oynanan bir oyun olsun, Osmanlı ve devamında Türkiye Cumhuriyeti bürokratik ve idari kadrolarının bir değişmemezlik anına, geri dönülmez yola   pasif olarak zorlandığı bir yüzyılın hikayesini okur gibiyiz.

Bu durumu, bilerek veya bilmeyerek, Dönmez ve Tank çok güzel özetlemişlerdir: “Üzerinden 140 yıl geçen Ermeni Sorunu nedir, neden bugüne kadar çözülemedi ve yakın bir gelecekte çözümü niçin mümkün görülmemektedir? Bunun en önemli nedeni dün olduğu gibi bugün de üçüncü ülkelerin bu sorun üzerinde oluşturdukları vesayettir.”[6]

Dosyanın son makalesi bu konuda diğerlerinden ayrılmaktadır. Ermenilerin ve Türklerin 11.yüzyıldaki ilk karşılaşmalarından günümüze Ermeni toplumunun ortak psikolojisinde ve anlatısında “diğeri”nin yerini sosyal psikoloji odaklı bir analiz ile inceleyen bu makale[7] tüm makaleler arasında en farklı olanıdır, denebilir. Yazarlar Beyazyüz ve Göka Ermeni toplumunun din temelli kimlik oluşumunun zaman içinde, özellikle Avrupa’daki reform hareketinden ve milliyetçilik fikirlerinden etkilenen entelektüeller aracılığıyla, bir etnik ve coğrafik kimliğe evrilmesini tarihsel bağlamda ele alarak 1915 Ermeni “tehciri”ni açıklama yoluna gitmişlerdir. Makalenin sonunda yer alan cümleler  (“Bu durum da “Ermeni Soykırımı”, “Pontus Soykırımı”, “Süryani Soykırımı” gibi “Yahudi Soykırımı” ifadesinin basit replikasyonlarının ortalığa dökülmesi sonucunu doğurmuştur. Bunlar arasında “Ermeni Soykırımı” ifadesinin daha fazla ön plana çıkmasının sebebi bu iddianın somut bir travmatik yaşantıdan beslenmesi ve bu yaşantının da Ermenilerin en güçlü kimlik unsuru haline gelmiş olmasıdır,”)[8]  inkarı sürdürmekle birlikte,  makalenin taraflara kendi özgür iradelerini teslim etmesi, taraflardan herhangi birini başkalarının “kuklası” olmamakla itham etmemesi, üçüncü ülkelerin varlığının oyunun asıl sahiplerinin aksiyon evrenlerini ve stratejilerini etkilediğini kabul etmesi nedeniyle diğerlerinden bir nebze farklı görünmektedir.

Dosya Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde gerçekleştirilen Ermeni vakıflarına ait kimi mülklerin iadesi, Recep Tayyip Erdoğan tarafından 23 Nisan 2014’te yapılan açıklama, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik diplomatik hamleleri hatırlatması açısından ise çok önemlidir. Bu hatırlatma dosya özelinde ve muhafazakar sağ geleneğin anlatısının genelinde, cesaret ve milli irade desteğininin önemini pekiştirmek için yapılmış hissiyatını vermektedir.  Bugüne dek süregelen üçüncü ülkelerin kendi çıkarları için ilişkilerimizi bozduğu anlatısı, önce Osmanlı İmparatorluğu’nun ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti liderlerinin bu duruma karşı durabilecek cesarete ve belki de milli irade desteğine sahip olmadığını “hatırlamamız” için yeniden kurgulanmıştır.

Bu hissiyatın nereden geldiğini örneklendirmemiz gerekir ise; cumhuriyetin kurucu ideolojisinden farklı olarak Ermenilerin eşit yurttaşlığını sağlayacak yolları inşa etme çabası, ülkenin normalleşmesi ve demokrasi konsolidasyonu açısından önemi inkar edilemeyecek bir hamledir. Fakat dosyanın tamamına hakim olan ekonomi-politik penceresinden bakar isek, Adalet ve Kalkınma Partisi kurucu ideoloji ile olan hesabını görürken bazı demokratik hamleleri de sepetine koymuş ama yeri gelince birer birer yükselen balondan atılan kum torbaları gibi atmıştır.

Görünen odur ki, ülkenin “Doğu Cephesinde” değişen bir şey yoktur.

*Yazıya katkılarından dolayı Ayda Erbal, Umut Tümay Arslan ve Erkan Şimşek’e teşekkür ederim.

**Emine Deniz, New York Üniversitesi, Siyaset Bölümü Doktora Adayı @ed947nyu

[1] “Bu Sayıda…” tezkire: düşünce, siyaset ve sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s.9.

[2] Yasin Aktay, “Soykırım Tarihçiliği ve Tarihin Şehvetli Hadımları” tezkire: düşünce, siyaset ve sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s.53-78.

[3] Yasin Aktay, “Soykırım Tarihçiliği ve Tarihin Şehvetli Hadımları” tezkire: düşünce, siyaset ve sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s.53-78.

[4]  Dr. Gürsel Dönmez, Dr.Bekir Tank, “Türk Ermeni İlişkilerinde Üçüncü Ülkeler 1878-1923” tezkire: düşünce, siyaset ve sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s.79-109.

[5] Prof. Dr. Seyit Sertçelik “Rusya ve Ermeniler: Rus Devlet Duması’nda Ermeni Sorunu” tezkire: düş̧ünce, siyaset, sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s. 111-122

[6] Dr. Gürsel Dönmez, Dr.Bekir Tank, “Türk Ermeni İlişkilerinde Üçüncü Ülkeler 1878-1923” tezkire: düşünce, siyaset ve sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s.79-109.

[7] Dr. Murat Beyazyüz, Prof. Dr. Erol Göka “Türklerle İlişkilerinin Tarihi Bağlamında Ermeni Toplumunun Psikolojisi” tezkire: düş̧ünce, siyaset, sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s. 147

[8] Dr. Murat Beyazyüz, Prof. Dr. Erol Göka “Türklerle İlişkilerinin Tarihi Bağlamında Ermeni Toplumunun Psikolojisi” tezkire: düş̧ünce, siyaset, sosyal bilim dergisi, sayı 53, eylül 2015, s. 147

 

One Trackback to ““Soykırım da ne? Tehcir Elbette”*”

Leave a comment